Hizmet Alanlarımız

Güven odaklı çalışmalar yürütmek en temel ve hiçbir zaman değişmeyecek prensiplerimizin başında yer almaktadır.

Ticari işler Nelerdir?

Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.

Ticari Davalar Nelerdir? 

Mutlak Ticari Dava Nedir? Nispi Ticari Dava Nedir?

Ticari davalar; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrılmaktadır. 

1-) Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına (tacir olup olmadıklarına) veya bir ticari işletmeyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup, bu davalar TTK’nun 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Burada sayılan tüm dava türlerine ilişkin uyuşmazlıklara, (taraflar tacir olmasa dahi) ticaret mahkemesi bakmaktadır. 

Tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın mutlak sayılan ticari davalar: (TTKm.4):

a. Türk Ticaret Kanunu’nda,  (Örneğin Kambiyo senetleri TTK.da düzenlenmiştir. Uyuşmazlık kambiyo senetlerini de kapsıyorsa mutlak ticari dava söz konusudur. Zira uyuşmazlığa TTK.hükümleri uygulanacaktır) b. Türk Medeni Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinde,  c. Türk Borçlar Kanunu’nun; 

Malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, Rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, Yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501,  Kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519,  Komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545,  Ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, Havale hakkındaki 555 ilâ 560, Saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, 

d. Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,  

e. Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, 

f. Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları MUTLAK TİCARİ DAVALARDIR. Ancak herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar ticari dava değildir.. Yani bunlar ticari dava sayılmaz. Ancak bu davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendiriyorsa ticari dava söz konusu olacaktır. 

2-) Nispi ticari davalar, tarafların tacir sıfatını haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile, bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler. 

Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmesi zorunludur. Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari “davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine” bakmakla görevlidir. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Görev hususu ise kamu düzenine dair olup, yargılamanın her safhasında mahkemece re’sen gözetilir.

Mutlak ve Nispi ticari davalar hakkında dava açılmadan önce arabuluculuk prosedürünün işletilmesi zorunludur. Bu husus dava şartıdır.

Ticari Davalarda Zamanaşımı Süreleri Değiştirilebilir mi?

Ticari hükümler koyan kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri, Kanunda aksine düzenleme yoksa, sözleşme ile değiştirilemez.

Ticari İşlerde Teselsül karinesi

İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.

Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasında da müteselsil sorumluluk bulunmaktadır. Aynı şekilde burada da kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. (TTK.m.7)

Ticari işlerde faiz nasıldır?

Ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenir. (TTK.m.8)

Üç aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı, yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmelerinde geçerlidir. Şu şartla ki, bu hüküm, sözleşenleri tacir olmayanlara uygulanmaz. Aynı şekilde tüketicinin korunmasına ilişkin hükümler söz konusu olduğunda da yukarıda belirtilen hususlar yokluğa tabi olacaktır. Buna göre TTK.nın 8/1 ve 2.fıkralarına aykırı işlemler yok hükmündedir.

Ticari İşlerde Faiz Ne Zaman Başlar?

Aksine sözleşme yoksa, Ticari bir borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar. Buna göre sözleşmeye vade bitiminde ihtar şartı getirilmemiş ise faiz için ihtara gerek yoktur. Lakin vade bitiminde alacağın muaccel olması için ihtar gönderilmesi gerekecektir ya da vade bitiminde alacaklının göndereceği ihtar üzerine ödeme yapılacaktır şeklinde sözleşmede şerhler varsa ihtar gönderilmedikçe borçlu faiz ödemez. Aynı şekilde sözleşmede vade belirtilmemiş ise yani ödemenin ne zaman ödeneceği yazılı değilse, ihtar gönderip ödeme talep edilmedikçe borçlu faiz ödemez. (TTK.m.9)

Tacir, verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır. (TTK.m.20/2)

Ticari işletme nedir?

Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir. 

Ticari işletme, içerdiği malvarlığı unsurlarının devri için zorunlu tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı yapılmasına gerek olmaksızın bir bütün hâlinde devredilebilir ve diğer hukuki işlemlere konu olabilir. Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur. Bu devir sözleşmesiyle ticari işletmeyi bir bütün hâlinde konu alan diğer sözleşmeler yazılı olarak yapılır, ticaret siciline tescil ve ilan edilir.

Tacir nedir? Kimlere Tacir denilir?

Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. 

Kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır. Örneğin Avukatlık yasası gereği avukatın ticaret yapamaz. Yasağa rağmen yaparsa tacir sayılır. Birinci fıkraya aykırı hareketin doğurduğu hukuki, cezai ve disipline ilişkin sorumluluk saklıdır. 

Esnaf nedir? Kime Esnaf denir?

Ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri TTK m.11/2 uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır. Ancak, tacirlere özgü TTK.m.20 ve 53 ile TMK.m. 950/2 hükmü esnaflara da uygulanır.

Hangi tüzel kişiler tacir sayılır?

 Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.

Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. 

Ticaret Şirketleri Nelerdir?

TTK.m.124 gereği Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir. Bir şirketin unvanının sonunda LTD. AŞ. gibi ibareler yer alıyorsa bu şirketler tacirdir. Ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği bulunmaktadır.  Haklarında TTK hükümleri uygulanır. 

Tacir Olmanın Hükümleri Nelerdir?

Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. (TTK.m.18/2) 

Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır. (TTK.m.18/3)

Ticari İş Karinesi Nedir?

Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır. Örneğin şirketin yaptığı kira sözleşmesine bu yönde bir hüküm konursa temerrüt halinde ticari değil, adi faiz ödenir. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır. (TTKm.19)

Ticari İşlerde Fatura ve Teyit mektubu

Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. (TTK.m.21/2) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır. 

Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen ve ticari defterlere de işlenen faturadaki alacak miktarı kadar iade faturası düzenlenmesi, borçtan kurtulmayı sağlayan ve alacağı tartışmalı hale getiren geçerli bir araç değildir. Aradan uzun zaman geçtikten sonra iade faturası davacı tarafa gönderilmiş ise de, bu işlemin alacağın varlığını ortadan kaldıran bir hukuki sonuç doğurmaz. (Yarg.15.HD. E. 2016/3888)

Dava, bakiye iş bedelinin tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Ayıp sebebiyle indirim gereken miktar için kesilen reklamasyon faturası 6102 Sayılı TTK’nın 21.maddesi anlamında fatura olmadığından, aynı maddenin 2. bendi gereğince 8 gün içinde itiraz edilmemiş olması, içeriğinin kabul edilmiş sayılması sonucunu doğurmaz. Dosya kapsamındaki deliller ve özellikle tanıkların beyanları ve bilirkişi raporuyla açık ayıp niteliğinde olduğu saptanan ayıpların süresinde ihbar edildiği anlaşılmakta ise de keşif sırasında bilirkişi incelemesine tabi tutulan 65 adet pantolon dışındaki diğer pantolonlarda bulunan ayıbın varlığı ve niteliği davalı tarafça ispatlanmadığı gibi tekstil mühendisi bilirkişi raporuna göre tespit edilen renk farkının tekstil piyasasında dokuma ürünlerinde yaklaşık olarak % 3 oranına tekabül eden üretim firesinin yarısına denk gelen % 1,46 oranında olup davalı iş sahibi tarafından tolore edilmesi gerektiğinin belirtildiği bu haliyle renk farklılığı şeklindeki ayıpların bedelde indirim, onarım ya da eserin reddini gerektirir nitelikte olmadığından taraflar arasında ödenmediği ihtilâfsız olan bedel üzerinden davanın kabulüne karar vermek gerektiği halde yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir. (Yarg.15.HD. E.2016/402)

Dava; faturaya dayalı takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda, davalı tarafça, takip konusu faturaların, ticari defterlerine kaydedildiği, davalı tarafın, süresinde faturalara itiraz ettiğine ya da faturaları iade ettiğine dair delil ve belge ileri sürülmediği dikkate alındığında, davacının faturalara dayalı alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi uyarınca ispatlamış olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, davacının faturalara dayalı alacağının varlığını ispatladığı, davalının fatura bedelini ödediği yolunda bir savunmasının bulunmadığı gerekçesiyle yetinilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, faturanın davalı defterlerinde kayıtlı olmasının hizmetin verildiğine karine teşkil ettiği ve bu karinenin aksinin davalı tarafça kanıtlanamadığının kabulü ile, davacı tarafça alacağı kanıtlanmış olmasına rağmen, ispat yükünün davalıya yükletilmesi suretiyle yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış ve dava tarihinin gerekçeli karar başlığında yanlış olarak yazılmış olması hatalı olmuş ise de, karar sonucu itibariyle doğru olduğundan, HUMK’nın 438/son maddesi uyarınca hükmün gerekçesi kısmen değiştirilerek ve gerekçeli karar başlığındaki dava tarihi düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. (Yarg.23.HD. E. 2015/4473)

Faturaya ilişkin hükümler gözetildiğinde ayıptan doğan zararların giderilme bedeline ilişkin kesilen yansıtma faturası davalıya bizzat yapılmış bir teslim ve işgörme olgusunu ispatlamadığından ayıptan doğan zararlara ilişkin fatura kesilmesi ve davacı defterlerine kayıtlı olması ayıptan doğan zararın varlığını ve miktarını kanıtlamaz. Mahkemece ayıbın varlığı ve uğranılan zararın ayıp nedeniyle oluşup oluşmadığı ve giderim masrafları miktarı konusunda araştırma yapılıp davanın sonuçlandırılması gerekir. (Yarg.15.HD. E.2015/4557)

Somut olayda, faturanın davalı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafta olup, davacının bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, T.T.K.’nın 21/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, davalı tarafa aittir. T.T.K.’nın 21/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını 6762 Sayılı T.T.K.’nın 84. ve 85. madde hükümleri ( H.M.K.m. 222 ) uyarınca ispatlamış olur. Somut olayda, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi kurulunca, davalı tarafın ticari defterlerinin T.T.K.hükümlerine uygun olarak tutulmadığını, itiraz ve davaya konu edilen faturanın da içinde bulunduğu faturaların davalı defterlerine kaydedilmiş olduğu, daha sonra davalı şirket tarafından fatura bedelleri toplamı kadar iade faturaları kestiği tespit edilmiştir. Bu durumda mahkemece, davalının itiraz ve davaya konu faturayı ticari defterlerine kaydettiği, davalının yasaya uygun tutulmayan defterlerinin aleyhine delil oluşturduğu, davacının bu faturaya dayalı alacağının varlığını H.M.K.’nın 222. maddesi uyarınca kanıtlanmış olduğu, davalının defterlerine kaydettiği faturayla ilgili iade faturası düzenlemesinin sonuca etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekir. (Yarg.15.HD. E. 2014/3309)

Dairemiz bozma kararında özetle, somut olay bakımından ispat külfetinin davacıda olduğu ve davacının davalıya mal teslim ettiğini usulüne uygun delillerle kanıtlaması gerektiği belirtilmiştir. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında davacı vekili, Kağıthane Vergi Dairesi Müdürlüğü’ nden dava konusu faturaya ilişkin BA-BS formlarının celbedilerek incelenmesini talep etmiştir. Bu durumda mahkemece davacının belirtilen bu delili üzerinde durulup, celp edilecek formların incelenmesi sonucunda davalı tarafın dava konusu faturayı ilgili vergi dairesine bildirmesi halinde, bu bildirimin fatura kapsamındaki malların teslim alınmış olduğunu göstereceği hususu gözetilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. (Yarg.19.HD. E. 2014/11846)

Dava, bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasında satım ilişkisi vardır. Davalı tarafından davacıya 18/09/2012 tarihli sözleşme uyarınca çelik borular satılmıştır. Satılan boruların bir kısmı eksik gönderildiği gibi, bir kısmı da sözleşmede öngörülen süreden sonra davacı yana teslim edilmiştir. Ancak bu mal satışı ile ilgili olarak düzenlenen faturalar davacı tarafından defterlerine işlenmiş ve süresinde bu faturalara itiraz edilmediği anlaşılmıştır. Davalı tarafından davacıya mallar 13/11/2012 ila 13/03/2013 tarihleri arasında düzenlenen faturalar ile gönderilmiştir. Davacı taraf ise eksik ve geç teslimle ilgili olarak ayrıca sertifika hususunda davalının edimlerini yerine getirmediğine dair ihtarnamesini 10/04/2013 tarihinde çekmiştir. Davacı satıma konu mallarla ilgili olarak düzenlenen faturaları ve malları ihtirazi kayıt koymaksızın almıştır. Öte yandan malların teslimi sırasında sertifika konusunda da herhangi bir çekince ileri sürmemiştir. 6102 Sayılı TTK’nun 23/1-c maddesi uyarınca alıcının 2 ve 8 günlük sürelerde muayene ve varsa ayıbı ihbar yükümlülüğü vardır. Öte yandan aynı kanunun 21/2 maddesi uyarınca bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren 8 gün içinde faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamış ise bu içeriği kabul etmiş sayılacaktır. Davacı taraf tacir olup uyuşmazlık ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığından ve yukarda anılan kurallara uyması gerekirken bu kurallara uymadığından malları mevcut haliyle kabul etmiş sayılacaktır. Dolayısıyla davaya konu bonoyu davalının edimlerini tam ve gereği gibi yerine getirmediğinden bahisle takibe koyup davalıdan alacak talebinde bulunamayacaktır. Bütün bu anlatılanlar karşısında davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. (İst.Bam.16.HD. E. 2017/403)

Bölme ve mobilya işlerine dair sözlü eser sözleşmesi ilişkisi tarafların kabulündedir. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Eser sözleşmesinde işin sözleşemeye uygun ifa edilerek teslim edildiğini ispat yükü yüklenici de, işin bedelinin ödendiğinin ispat yükü ise iş sahibindedir. Sözlü eser sözleşmesinde, iş bedeli taraflar arasında çekişmeli ise, mahkemece mahallinde keşifle yapıldığı iddia ve ispat edilen işler yönünden, iş bedeli yapıldığı tarihteki mahalli rayiçlere göre belirleneceği temel ilkedir. Sözleşme ilişkisi kapsamında fatura düzenlenmesi, tek başına sözleşmenin varlığını ve faturadaki işlerin yapıldığını kanıtlamaya yetmez ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde veya ihtilafsız olması halinde, sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir. ( Yargıtay Yüksek 15. Hukuk Dairesi’nin 19.02.2018 gün, 2016/4742 Esas, 2018/652 Karar sayılı ilamı ) faturada belirtilen birim değerlerin fahiş olduğu iddia edilemez. Ancak faturada belirtilen işlerin yapılarak, iş sahibine teslim edildiği hususu yüklenici tarafça ayrıca ispatlanmak zorundadır. Faturada belirtilen işlerin bir kısmının yapılmadığı iddiası, eksik iş iddiasına dayalı olmakla, herhangi bir itirazı kayda veya öncesinde ihbar yükümlülüğü taşımaz ise de, ayıplı iş iddiası teslimden sonra makul sürede, yükleniciye ihbar edildiğinin kanıtlanması zorunluluğunu gerektirir. Ayıp iddiası tanıkla da ispatlanabilecektir. Sözleşme kapsamında doğacak alacaklara vade farkı uygulanabilmesi taraflar arasında buna dair bir sözleşme ilişkisinin olmasına, tarafların kabulüne veya bu yönde oluşmuş teammülün bulunması şartına bağlıdır. (İst.Bam.15.HD. E. 2017/897)

Ticari İşlerde Cezai Şart – Sözleşme Cezasının İndirimi

Tacir sıfatını haiz borçlu, TBK.m.121/2, 182/3 ve 525’te yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez.

Ticari Satış ve Mal Değişimi Nasıl Yapılır?

TTK.nın 23.maddesindeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde TBK.nın satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.

a) Sözleşmenin niteliğine, tarafların amacına ve malın cinsine göre, satış sözleşmesinin kısım kısım yerine getirilmesi mümkün ise veya bu şartların bulunmamasına rağmen alıcı, çekince ileri sürmeksizin kısmi teslimi kabul etmişse; sözleşmenin bir kısmının yerine getirilmemesi durumunda alıcı haklarını sadece teslim edilmemiş olan kısım hakkında kullanabilir. Ancak, o kısmın teslim edilmemesi dolayısıyla sözleşmeden beklenen yararın elde edilmesi veya izlenen amaca ulaşılması imkânı ortadan kalkıyor veya zayıflıyorsa ya da durumdan ve şartlardan, sözleşmenin kalan kısmının tam veya gereği gibi yerine getirilemeyeceği anlaşılıyorsa alıcı sözleşmeyi feshedebilir. (TTKm.23)

b) Alıcı mütemerrit olduğu takdirde satıcı, malın satışına izin verilmesini mahkemeden isteyebilir. Mahkeme, satışın açık artırma yoluyla veya bu işle yetkilendirilen bir kişi aracılığıyla yapılmasına karar verir. Satıcı isterse satış için yetkilendirilen kişi, satışa çıkarılacak malın niteliklerini bir uzmana tespit ettirir. Satış giderleri satış bedelinden çıkarıldıktan sonra artan para, satıcının takas hakkı saklı kalmak şartıyla, satıcı tarafından alıcı adına bir bankaya ve banka bulunmadığı takdirde notere bırakılır ve durum hemen alıcıya ihbar edilir.

c) Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. (TTK.m.23/3) Diğer durumlarda, TBK.nın 223/2 uygulanır. 

Ticaret Unvanı 

Her tacir, ticari işletmesine ilişkin işlemleri, ticaret unvanıyla yapmak ve işletmesiyle ilgili senetlerle diğer belgeleri bu unvan altında imzalamak zorundadır.

Tescil edilen ticaret unvanı, ticari işletmenin görülebilecek bir yerine okunaklı bir şekilde yazılır. Tacirin işletmesiyle ilgili olarak düzenlediği ticari mektuplarda ve ticari defterlere yapılan kayıtların dayandığı belgelerde tacirin sicil numarası, ticaret unvanı, işletmesinin merkezi ile tacir internet sitesi oluşturma yükümlülüğüne tabi ise tescil edilen internet sitesinin adresi de gösterilir. Tüm bu bilgiler şirketin internet sitesinde de yayımlanır. Bu sitede ayrıca, anonim şirketlerde yönetim kurulu başkan ve üyelerinin adları ve soyadları ile taahhüt edilen ve ödenen sermaye miktarı, limited şirketlerde müdürlerin adları ve soyadları ile taahhüt edilen ve ödenen sermaye miktarı, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticilerin adları ve soyadları ile taahhüt edilen ve ödenen sermaye miktarı yayımlanır. (TTK.m.39/2)

Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur. Ticaret unvanına ve imza örneklerine ilişkin birinci ve ikinci fıkra hükümleri bu işletmelere de uygulanır. Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça merkezin bağlı olduğu sicile geçirilen kayıtlar şubenin bağlı bulunduğu sicile de tescil olunur. Ancak, bu hususta şubenin bulunduğu yer sicil müdürlüğünün ayrı bir inceleme zorunluluğu yoktur. 

Merkezleri Türkiye dışında bulunan ticari işletmelerin Türkiye’deki şubeleri, kendi ülkelerinin kanunlarının ticaret unvanına ilişkin hükümleri saklı kalmak şartıyla, yerli ticari işletmeler gibi tescil olunur. Bu şubeler için yerleşim yeri Türkiye’de bulunan tam yetkili bir ticari mümessil atanır. Ticari işletmenin birden çok şubesi varsa, ilk şubenin tescilinden sonra açılacak şubeler yerli ticari işletmelerin şubeleri gibi tescil olunur.

Her şube, kendi merkezinin ticaret unvanını, şube olduğunu belirterek kullanmak zorundadır. Bu unvana şube ile ilgili ekler yapılabilir. 

Merkezi yabancı ülkede bulunan bir işletmenin Türkiye’deki şubesinin ticaret unvanında, merkezin ve şubenin bulunduğu yerlerin ve şube olduğunun gösterilmesi şarttır.

Gerçek kişi olan tacirin ticaret unvanı 46 ncı maddeye uygun olarak yapabileceği ekler ile kısaltılmadan yazılacak adı ve soyadından oluşur.

Anonim, limited ve kooperatif şirketler, işletme konusu gösterilmek ve 46 ncı madde hükmü saklı kalmak şartıyla, ticaret unvanlarını serbestçe seçebilirler. Ticaret unvanlarında, “anonim şirket”, “limited şirket” ve “kooperatif” kelimelerinin bulunması şarttır. Bu şirketlerin ticaret unvanında, gerçek bir kişinin adı veya soyadı yer aldığı takdirde, şirket türünü gösteren ibareler, baş harflerle veya başka bir şekilde kısaltma yapılarak yazılamaz.

Ticari işletmeye sahip olan dernek, vakıf ve diğer tüzel kişilerin ticaret unvanları, adlarıdır.

Ticaret unvanı işletmeden ayrı olarak başkasına devredilemez. Bir işletmenin devri, aksi açıkça kabul edilmiş olmadıkça, unvanın da devri sonucunu doğurur. Devir hâlinde devralan, unvanı aynen kullanma hakkına sahiptir. (TTK.m.49)

Unvanına Tecavüz Edilen Kimsenin Hakları Nelerdir?

Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddi ve manevi tazminat isteyebilir. Maddi tazminat olarak mahkeme, tecavüz sonucunda mütecavizin elde etmesi mümkün görülen menfaatinin karşılığına da hükmedebilir. Mahkeme, davayı kazanan tarafın istemi üzerine, giderleri aleyhine hüküm verilen kimseye ait olmak üzere, kararın gazete ile yayımlanmasına da karar verebilir. (TTK.m.52)

İşletme Adı ile ticaret unvanı aynı şey midir?

İşletme adı ile ticaret unvanı farklı kavramlardır. İşletme sahibi ile ilgili olmaksızın doğrudan doğruya işletmeyi tanıtmak ve benzer işletmelerden ayırt etmek için kullanılan adlara işletme adı denilmekte olup, işletme adlarının sahipleri tarafından tescil ettirilmesi gerekir. Tescil edilen işletme adları hakkında TTK.nın 38, 45, 47, 50, 51 ve 52 nci maddeler uygulanır.

TTK. Kapsamında Haksız Rekabet (TTK.m.54 – ?)

TTK. kapsamında haksız rekabet TTK.m.54 – ….A arasında düzenlenmiş olup, TBK kapsamındaki haksız rekabet ise TBK.m. …. – …. Arasında düzenlenmiştir. Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. 

Dürüstlük Kuralına Aykırı Davranışlar, Ticari Uygulamalar Nelerdir?

a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar (ve özellikle TTK.m.55/1-a’da sayılanlar)

b) Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek; (ve özellikle TTK.m.55/1-b’de sayılanlar)

c) Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma; (ve özellikle TTK.m.55/1-c’de sayılanlar)

d) Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; özellikle, gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendiren veya başkalarına bildiren dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

e) İş şartlarına uymamak; özellikle kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek dalında veya çevrede olağan olan iş şartlarına uymayanlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

f) Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak. Özellikle yanıltıcı bir şekilde diğer taraf aleyhine;

1. Doğrudan veya yorum yoluyla uygulanacak kanuni düzenlemeden önemli ölçüde ayrılan, veya 

2. Sözleşmenin niteliğine önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem şartlarını kullananlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur. 

Haksız Rekabette Kapsamında Hukuki Sorumluluk Nasıldır? (TTK.m.56)

Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; 

a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini, isteyebilir. 

Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir. 

Ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek müşteriler de yukarıdaki davaları açabilirler, ancak araçların ve malların imhasını isteyemezler. 

Bir kimse aleyhine TTK.m.56/1.fıkrasının  (b) ve (c) bentleri gereğince verilmiş olan hüküm, haksız rekabete konu malları, doğrudan veya dolaylı bir şekilde ondan ticari amaçla elde etmiş olan kişiler hakkında da icra olunur.

Haksız Rekabette Çalıştıranın / İşverenin Sorumluluğu Var mıdır?

Haksız rekabet fiili, hizmetlerini veya işlerini gördükleri sırada çalışanlar veya işçiler tarafından işlenmiş olursa, TTK.m. 56/1 (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı davalar, çalıştıranlara karşı da açılabilir. TTK.m.56/1 (d) ve (e) bentlerinde yazılı davalar hakkında TBK. hükümleri uygulanır. 

TTK. Kapsamındaki Haksız Rekabette Basın, Yayın, İletişim ve Bilişim Kuruluşlarının Sorumluluğu Nelerdir? (TTK.m.58)

Haksız rekabet, her türlü basın, yayın, iletişim ve bilişim işletmeleriyle, ileride gerçekleşecek teknik gelişmeler sonucunda faaliyete geçecek kuruluşlar aracılığıyla işlenmişse, TTK.m. 56/1 (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı davalar, ancak, basında yayımlanan şeyin, programın; ekranda, bilişim aracında veya benzeri ortamlarda görüntülenenin; ses olarak yayımlananın veya herhangi bir şekilde iletilenin sahipleri ile ilan veren kişiler aleyhine açılabilir; LAKİN;

a) Yazılı basında yayımlanan şey, program, içerik, görüntü, ses veya ileti, bunların sahiplerinin veya ilan verenin haberi olmaksızın ya da onayına aykırı olarak yayımlanmışsa, 

b) Yazılı basında yayımlanan şeyin, programın, görüntünün, ses veya iletinin sahibinin veya ilan verenin kim olduğunun bildirilmesinden kaçınılırsa, 

c) Başka sebepler dolayısıyla yazılı basında yayımlanan şeyin, programın, görüntünün, sesin, iletinin sahibinin veya ilan verenin meydana çıkarılması veya bunlara karşı bir Türk mahkemesinde dava açılması mümkün olmazsa, yukarıda anılan davalar, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni, program yapımcısı, görüntüyü, sesi, iletiyi, yayın, iletişim ve bilişim aracına koyan veya koyduran kişi ve ilan servisi şefi; bunlar gösterilemiyorsa, işletme veya kuruluş sahibi aleyhine açılabilir.

Yukarıda öngörülen hâller dışında, yukarıda sayılan kişilerden birinin kusuru hâlinde sıraya bakılmaksızın dava açılabilir. 

TTK.m.56/1 (d) ve (e) bentlerinde yazılı davalarda TBK. hükümleri uygulanır. 

Haksız rekabet fiilinin iletimini başlatmamış, iletimin alıcısını veya fiili oluşturan içeriği seçmemiş veya fiili gerçekleştirecek şekilde değiştirmemişse, TTK.m.58/1’deki davalar hizmet sağlayıcısı aleyhine açılamaz; tedbir kararı verilemez. Mahkeme haksız rekabet eyleminin olumsuz sonuçlarının kapsamlı veya vereceği zararın büyük olacağı durumlarda ilgili hizmet sağlayıcısını da dinleyerek, haksız rekabet fiilinin sona erdirilmesini veya önlenmesine ilişkin tedbir kararını hizmet sağlayıcı aleyhine de verebilir veya içeriğin geçici olarak kaldırılması dâhil somut olaya uyan uygulanabilir başka tedbirler alabilir. 

Mahkeme, davayı kazanan tarafın istemiyle, gideri haksız çıkan taraftan alınmak üzere, hükmün kesinleşmesinden sonra ilan edilmesine de karar verebilir. İlanın şeklini ve kapsamını mahkeme belirler.

TTK. Kapsamında Kalan Haksız Rekabette Zamanaşımı Süresi Nedir?

TTK.m.56’da yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve herhâlde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, haksız rekabet fiili aynı zamanda TCK. gereğince daha uzun dava zamanaşımı süresine tabi olan cezayı gerektiren bir fiil niteliğinde ise, bu süre hukuk davaları için de geçerli olur.

İhtiyati tedbirler (TTK.m.61)

Dava açma hakkını haiz bulunan kimsenin talebi üzerine mahkeme, mevcut durumun olduğu gibi korunmasına, TTK.m.56/1 (b) ve (c) bentlerinde öngörüldüğü gibi haksız rekabet sonucu oluşan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, haksız rekabetin önlenmesine ve yanlış veya yanıltıcı beyanların düzeltilmesine ve diğer tedbirlere, HMK.nın ihtiyati tedbir hakkındaki hükümlerine göre karar verebilir.  Ayrıca, hak sahibinin yetkilerine tecavüz oluşturması hâlinde cezayı gerektiren haksız rekabet konusu mallara, ithalat veya ihracat sırasında hak sahibinin talebi üzerine, gümrük idareleri tarafından ihtiyati tedbir niteliğinde el konulabilir. El koyma ile ilgili uygulama bu konudaki mevzuata tabidir. Gümrük idarelerindeki tedbir veya el koyma kararının tebliğinden itibaren on gün içinde, esas hakkında ilgili mahkemede dava açılmaz veya mahkemeden tedbir niteliğinde karar alınmazsa idarenin el koyma kararı ortadan kalkar.

TTK. Kapsamında Kalan Haksız Rekabette Ceza sorumluluğu

a) TTK.m. 55’de yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler,  b) Kendi icap ve tekliflerinin rakiplerininkine tercih edilmesi için kişisel durumu, ürünleri, iş ürünleri, ticari faaliyeti ve işleri hakkında kasten yanlış veya yanıltıcı bilgi verenler,  c) Çalışanları, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri, çalıştıranın veya müvekkillerinin üretim veya ticaret sırlarını ele geçirmelerini sağlamak için aldatanlar,  d) Çalıştıranlar veya müvekkillerden, işçilerinin veya çalışanlarının ya da vekillerinin, işlerini gördükleri sırada cezayı gerektiren bir haksız rekabet fiilini işlediklerini öğrenip de bu fiili önlemeyenler veya gerçeğe aykırı beyanları düzeltmeyenler, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, TTK.m.56 gereğince hukuk davasını açma hakkını haiz bulunanlardan birinin şikâyeti üzerine, her bir bent kapsamına giren fiiller dolayısıyla iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılırlar. Tüzel kişilerin işlerini görmeleri sırasında bir haksız rekabet fiili işlenirse TTK.m.62 hükmü, tüzel kişi adına hareket eden veya etmesi gerekmiş olan organın üyeleri veya ortakları hakkında uygulanır. Haksız rekabet fiilinin bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine de karar verilebilir

TİCARİ DEFTERLER (TTK.m.64 – …)

6100 sayılı HMK’nın“İspat Yükü” başlıklı 190. Maddesinde; “ (1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” 

Aynı Kanun’un “Tarafların Belgeyi İbraz Etmesi” başlıklı 220. Maddesinde; “(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. (2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. (3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükümlerine yer verilmiştir.

Hukuk Muhakameleri Kanununun 219. maddesi ve maddenin başlığı uyarınca ticari defterler belge olarak kabul edilmiştir.

Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi başlıklı HMK.nın 220.maddesine göre ise;

220/1 İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

220/2 Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

220/3 Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.

HMK.m.222/2.maddesine göre, Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

HMK.m.222/3 gereği ise (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/23 md.) Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz….” şeklinde yasal düzenleme getirmiştir.

Özet olarak, davacının  delillerini, sadece davalının ticari defterlerine hasretmediği durumlarda (her 2 tarafın da defterlerine dayandığı durumlarda) uygulanacak hüküm 6100 sayılı kanunun (HMK.nın) 219 ve 220.maddeleridir.  Hukuk Muhakameleri Kanununun 220. maddesinin 1. ve 3. fıkrası uyarınca kesin süre verilerek belgenin ibrazı istenmeli, belgenin ibraz edilmemesi halinde diğer tarafın beyanı kabul edilmelidir. Aksi halde defterlerini ibraz etmeyerek kanuni karineyi çürütmeyen davalı mahkeme eliyle ödül verilmiş, usulüne uygun defter tutan, kesin süreye uygun davranan davacı cezalandırılmış olacaktır. Her ne kadar farklı içtihatlar bulunsa da bu husus ticari hayatı bilmeyen, uygulamayı bilmeyen, kanuni karineyi, HMK.m220, HMK.m222/3’ü dikkate almayan hakimlerin hatalı değerlendirmelerinden kaynaklanmaktadır. Ticaretin bu kadar evrensel, komplike bir hal aldığı zamanda, zamanın şartlarına yetişmek amacıyla düzenlenen yasa maddeleri, ticarette istikrar sağlanması ve güven oluşturarak ticari akışın kesintisiz hızlı şekilde yürütülmesi amacıyla getirilmiştir. Yasal bu düzenlemelerin keyfi değerlendirmelerle yok sayılması uzun vadede kamu düzenine zarar vereceği gibi ticari hayatı da zedeler. Bu düşünce kabul edildiğinde adalet, mahkemelere saygısız davranılmasını koruyorsa, bundan böyle teslim belgesi imzalamayan yada SGK.sız çalışanlarına teslim belgesi imzalatarak mal/hizmet teslim alan borçlu/davalılar ticari defterlerini (münhasıran kendi defterlerine dayanılmamışsa) mahkemelere sunmayacak, HMK 222/1, HMK 222/2, HMK 222/3, HMK 222/4, HMK 219/1, HMK 219/2, HMK 220/1, HMK 220/3’de düzenlenen yasa maddelerinin işlevselliğini de önlemiş olacaktır. 

Sonuç olarak HMK 222/1, HMK 222/2, HMK 222/4, HMK 219/1, HMK 219/2, HMK 220/1, HMK 220/3 de yer alan kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda, yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda, ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Yukarıda da izah ettiğim üzere, ticaretin bu derece komplike, karışık ve hızlı ilerlediği, çoğunlukla yüzyüze ilerlemediği günümüz şartlarında, ticari ilişkinin taraflarını korumak, mağduriyetleri önlemek, haklı olana hakkını vermek için çıkarılan yasaların, yasa maddelerinin hatalı yorumlanması nedeniyle bu şekilde kötü verilen kararla, kamu düzenini sağlamaları, ülkemizde ticari istikrarı ve güveni tesis edilebilmesi mümkün olmayacaktır.  Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Adalet ve hakkaniyet bunu gerektirir. Aksi halde mahkemelerce kötüniyeti korumuş olacaktır. Bu tür hatalı kararlar dikkate alınarak, 2020 yılında yapılan değişiklikle defterin ibrazından kaçınılması durumu ayrıca ve açıkça düzenleme altına alınmış ve içtihat kirliliği önlenmiştir.

Son olarak, taraflar ticari defterlere dayanmamış olsa dahi, 6100 sayılı kanunun 222. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, tarafların ticari defterinin incelenmesine hakim re’sen de karar verebilir. 

Yukarırda yazılı açıklamalara ilişkin emsal içtihatlar aşağıda sunulmuştur:

Hukuk Genel Kurulu 2011/19-426 E., 2011/516 K. Sayılı ilamında; “…faturanın davalı şirket adresine iadeli taahhütlü posta ile gönderildiği, ancak faturanın hanede bulunulmadığı belirtilerek iade edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının tebliğ edilmeyen fatura deliline de dayanamayacağı açıktır.  Mahkemece hükme esas alınan 24.03.2008 tarihli bilirkişi kurulu raporu ile davacının kendi defterlerinde davalı ile olan hesabı incelendiğinde davacı şirketin davalı şirketten ….21.569.157.139.-TL alacaklı olduğu, davalı tarafından ibraz edilen ticari defterlerinin incelenmesinde …. herhangi bir borç ve alacak kaydının olmadığının görüldüğü, ayrıca yine inceleme günü davalı şirkete ait 2004 yılı Yevmiye defterinin kapanış maddesinde de davacı şirket ile ilgili herhangi bir kaydın olmadığı belirtilmiştir. Davacı tarafın defterleri kesin delil vasfına haiz olup, davacı kendi defterlerine göre davalıdan alacaklıdır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 86. maddesine göre, taraflardan birinin defterleri kanuna uygun olup da, diğerininki olmaz veya hiç defteri bulunmaz yahut ibraz etmek istemezse; defterleri muntazam olan tacirin birbirini teyid eden defterlerindeki kayıtlar, diğeri aleyhine delil olur…” 

Yargıtay HGK 27.06.2006 tarihli E.2006/19-543 K.2006/587 sayılı kararı; “… Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa TTK. nun 83/2. maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HUMK. nun 330. (Karş. Yeni HMK.m.220/3) ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir.  Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında, HUMK. nun 332. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek,diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir.  (Karş. Yeni HMK.m.220/3) Önemle vurgulanmalıdır ki; HUMK. nun 332. maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HUMK. nun 330. Ve sonraki maddeleri anlamında vesika niteliğindedir.  (Karş. Yeni HMK.m.220 ve 222) Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen TTK. nun 82. maddesindeki hüküm, I – Kati delil şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. Az yukarıda değinildiği gibi, somut olayda, davacı tarafın açıkça delil olarak dayanmasına ve mahkemece de o yönde ara kararı verilip, gereği yerine getirilmesine rağmen, davalı taraf, kendisine ait ticari defterleri bilirkişi incelemesine esas olmak üzere mahkemeye sunmamış; dolayısıyla, bilirkişi incelemesi dosya kapsamındaki deliller ve davacı tarafın ticari defterleri ile sınırlı olarak yapılmıştır. Bu durumda, HUMK. nun 332. maddesi uyarınca, davacı tarafın davalıya ait ticari defterlere ilişkin açıklamasının, yani İcra takibinin dayanağını oluşturan her iki faturaya konu arpaların davalıya teslim edildiğinin davalı defterleri içeriğinden anlaşılacağı yönündeki davacı iddiasının doğru bulunduğunun kabulü gerekir…”

Yargıtay 19. HD 05.11.2012 tarihli E.2012/9592 K.2012/15940 sayılı kararı; “..6100 sayılı HMK’un 222/5 maddesi uyarınca; dava açıldığında, davanın taraflarından bir tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir, ancak karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır. Bu hüküm, taraflardan birinin delilini, tacir olan karşı tarafın ticari defterlerine hasretmesi halinde uygulanır. Eğer taraf, delilini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmeyerek, karşı tarafın ticari defterlerinin yanı sıra başka delillere de dayanmışsa, HMK’un 222/5 hükmü değil, HMK’nun 220. maddesi uygulanır. Dolayısıyla uyuşmazlığa HMK’nun 222/5 maddesi ile getirilen yeni düzenleme ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 83/2. maddesindeki hüküm uygulanamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.09.2006 tarihli ve 19-543/587 sayılı kararı) Davada, davacı 11.07.2011 tarihli delil listesinde delilini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmeyerek, karşı tarafın ticari defterlerinin yanı sıra başka delillere de dayanmıştır. Bu durumda mahkemece, davalının defterlerini mahkemeye ibrazdan kaçınması nedeniyle 6100 sayılı HMK’nun 220. Maddesi uyarınca işlem yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır..”

Yargıtay 19. HD 2013/8527 E. , 2013/12333 K. Sayılı kararı; “…davalının kabul etmediği faturalar yönünden, fatura konusu malın davalıya teslim edildiğinin ispat külfeti davacı yanda olup, davacı tarafça davalı defterlerine dayanıldığına göre mahkemece HMK’nun 220. maddesi hükmü uyarınca değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” şeklinde hüküm verilmiştir.

Yargıtay 19. HD 26.05.2014 tarihli E./5053 K.2014/9736 sayılı kararı; “…Mahkemece davanın kabulüne dair verilen 26.01.2012 tarihli kararın Dairemizin 11.02.2013 tarih, 2012/7416 E. , 2013/2467 K. sy. ilamı ile bozulması üzerine, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmis, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hükmüne uyulan bozma ilamında açıkça “TTK 83/2. maddesinin uygulanabilmesi için davacının başka deliller göstermeksizin iddiasını münhasıran davalının defter kayıtları ile ispat edecegini iddia etmesi gerekir. Davacı yargılama sırasında böyle bir delil inhisarı yapmaksızın birçok delillere ve bu arada davalı defterlerine de dayanmıstır. Bu durumda iddianın sadece davalı defter kayıtları ile ispat edilmesinin istendiginin kabulü düsünülemez. Mahkemenin bu yönleri gözden uzak tutarak davalının defterlerini ibraz etmediginden bahisle davacının TTK 83/2. maddesi hükmü uyarınca yemin etmesini gerekçe göstererek davayı kabul etmesi isabetsizdir. Mahkemece bu durumda 6100 sy. HMK’nın 220. maddesi uyarınca islem yapılarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.” denilmistir. Açıklanan Yargıtay ilamında da belirtildigi üzere ispat külfeti davacı yandadır. Davacının ileri sürdügü hususları usulüne uygun deliller ile kanıtlaması gerekir. Somut olayda davacı yanca sunulan deliller davacının borçlu olmadıgını ispata yeterli olmadıgı gibi, davacının ticari defterlerinin de usulüne uygun tutulmadıgı ve dava konusu uyusmazlıgın çözümüne elverisli bilgileri içermediği bilirkişi raporu ile de belirlenmistir. Bu durumda kanıtlanamayan davanın reddi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulü isabetsizdir…” Mefhumu muhalifi itibariyle dava konusu uyuşmazlıkta davacı defterleri usulüne uygun tutulmuşsa HMK.220 kapsamında bu defterler sahibi lehine olan delillerdendir.

Yargıtay HGK 2017/823 E. , 2019/553 K. sayılı kararı; “..Burada hemen ticari defterlerin niteliği ve delil olma özelliği incelenmelidir. 6762 sayılı TTK’nın 4/2 maddesi “Ticari davalarda dahi deliller ve bunların ikamesi, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine tabidir” düzenlemesine yer vermiş iken; 1086 sayılı HUMK’nın 303. maddesi ise; “Defatiri ticariyede münderiç kayıtların hüküm ve kuvvetleri Ticaret Kanunu ahkamına tabidir.” hükmünü içermektedir. Ticari defterler ve ticari defterlerle ispat hususu 6762 sayılı TTK’nın 79- 86. maddeleri arasında düzenlenmiştir. HUMK’nın 303. maddesine göre ticari defterlerle ispat 6762 sayılı TTK’daki hükümlere tabidir. 6762 sayılı Kanun’un aksine, 6102 sayılı TTK’da ise ticari defterler delil olarak düzenlenmemiş, ticari defterlerin delil olması 6102 sayılı TTK’da değil 6100 sayılı HMK’da yer almıştır. Nitekim; 6102 sayılı TTK’nın 83. maddesi; “ (1) Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir. (2) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır.” şeklinde düzenlenmiş iken; 6100 sayılı HMK’nın“İspat Yükü” başlıklı 190. Maddesinde; “ (1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında,karşı taraf,kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” ve Aynı Kanun’un “Tarafların Belgeyi İbraz Etmesi” başlıklı 220. Maddesinde; “(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. (2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. (3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükümlerine yer verilmiştir…”

Davacı  delillerini, sadece davalının ticari defterlerine hasretmediği zaman uygulanacak hüküm HMK md 219 ve md 200 dir. (Bknz: Yargıtay HGK E.2006/19-543 K.2006/587 sayılı kararı, Yargıtay 19. HD  E.2012/9592 K.2012/15940 sayılı kararı, Yargıtay 19. HD E.2013/8527 K.2013/12333 sayılı kararı, Yargıtay 19. HD E.2014/5053 K.2014/9736 sayılı kararı, Yargıtay HGK E.2017/823 K.2019/553 sayılı kararı)

Örnek Bir yargı kararında özetle; “Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde davacının kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucunun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Davalı yanın defter ve belge ibraz etmemesi karşısında eldeki davada davalı yanın kayıtlarının davacı kayıtlarını destekler mahiyette olduğunun kabulü zorunludur.” (İstanbul BAM 16.HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2017/3912 – 2020/340) şeklinde hüküm oluşturulmuştur.

“…Dava, satım bedelinin tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali davasıdır. Davacı taraf, satışa ilişkin faturalar keşide edildiğini ve davalı tarafa tebliğ edildiğini ileri sürmüş ve delil olarak davalı tarafın ticari defterlerine de dayanmıştır. Delillerin değerlendirilmesi bakımından, irsaliyeli faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olup olmadığının belirlenmesi gerekir. HMK’nın 220. maddesinin 3. fıkrası “Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü haiz olup, bu hüküm uyarınca Mahkemece, davalı tarafa defter sunmamasının sonuçlarını da içeren şerhli ihtar çıkarıldığı halde, davalı tarafça ibrazına gerek görülen defterler ibraz edilmemiş olup, HMK’nın 220/3 hükmü uyarınca değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sair delillerle satım konusu emtianın teslim edildiği ispat edilmediği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir….” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi  2016/13366 E.  ,  2018/4806 K.

“…İspat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, sadece karşı tarafın defterlerine dayanmadığı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın 222’nci maddede düzenlenmiştir. Bu bağlamda, somut olayda davacı, taraf defterlerine delil olarak dayanmış, davalı tarafından sunulmadığından davalı defterleri incelenememiştir. HMK’nın 220. maddesi uyarınca, ibrazı istenen belgenin (ticari defterlerin), ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir. Mahkemece, taraf vekillerinin hazır bulunduğu 06.02.2014 tarihli celsede “Taraf vekillerinin belirtilen inceleme gün ve saatinde ticari defter ve kayıtları ile belgelerini ibraz etmemeleri halinde ticari defter ve kayıtlarını delil olarak bildirmekten vazgeçmiş sayılacakları hususu” ihtar edilmişse de HMK’nın 220. maddesi uyarınca işlem yapılmamıştır. Bu nedenle davalının ticari defterlerinin ibrazı hususunda, 6100 sayılı HMK’nın yukarıda açıklanan 219. 220 vd. maddeleri uyarınca işlem yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir…” Yargıtay 11. HD. 2016/1369 E., 2017/2931 K.

“….Asıl ve birleşen dava, verilen konteynır vb. yükleme hizmetleri karşılığı düzenlenen faturalara dayalı olarak yapılan icra takiplerine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, birleşen davaya konu icra takibine dayanak gösterilen döviz faturalarından sadece bir tanesinin davalı tarafından vergi dairesine verilen B formlarında kayıtlı olduğundan bahisle sadece bu fatura miktarı üzerinden takibin iptaline, fazlaya dair istemin reddine karar verilmişse de, 6100 sayılı HMK’nın 219’uncu maddesi uyarınca taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Aynı Kanun’un 220/3 maddesi uyarınca da belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir. Davalı vekili, yargılama sürecinde, müvekkiline ait ticari defterlerin ibraz edilemediğini, mahkemeden alınmış zayi belgesinin de bulunmadığını bildirmiştir. Mahkemece, davalı vekilinin hazır bulunduğu 26.06.2012 tarihli celsenin 3 nolu ara kararında “asıl dava dosyasında davalının TTK m. 68 anlamında defterlerinin zayiine ilişkin bir belge sunmadığından HMK m. 219 ve 220’ye göre defter ve kayıtlarını ibraz etmesi aksi halde davacının defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme ile karar verileceğinin ihtarına” ve 4 nolu ara kararında “birleşen dosyada da aynı şekilde davalı tarafın defter ve kayıtlarının inceleme günü hazır etmesi veya bulunduğu yeri bildirmesinin istenmesine (HMK. m. 219 ve 220’deki sonuçlar hatırlatılarak)” şeklinde ara kararlar tesis edilmişse de, dosyada bu ara kararların yerine getirilmesi için davalıya yapılmış bir tebligata rastlanmadığı gibi davalı vekilinin hazır bulunduğu oturumda kurulan ara karardaki ihtar yeteri kadar açık değildir. Bu itibarla mahkemece, HMK’nın 220’nci maddesi uyarınca, davalı şirkete ticari defterlerini sunması için kesin mehil verilmesi, kendisine verilen sürede defterlerini ibraz etmez ve aynı sürede delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ise duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanının kabul edilebileceğinin usulüne uygun olarak ihtar edilmesi, davalının defterlerini ibraz etmemesinin davacı aleyhine sonuç doğurmayacağının gözetilmesi ve neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir….” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/18559 E., 2015/4029 K.

“…İspat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, sadece karşı tarafın defterlerine dayanmadığı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın 219’uncu ve ardından gelen maddelerde düzenlenmiştir. Bu bağlamda, somut olayda davacı taraf diğer delilleri yanında davalının ticari defterlerine de açıkça delil olarak dayanmış, mahkemece davalıya HMK’nın 94. maddesi uyarınca defterlerini iki haftalık kesin süre içerisinde ibraz edilmemesi halinde aleyhine kabul edilmiş sayılacağı hususunda ihtar tebliğ edilmiş, davalı defterlerini ibrazdan kaçınmıştır. HMK’nın 220. (HUMK’nın 330, 331. 332.) maddesi uyarınca, ibrazı istenen belgenin (ticari defterlerin), ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir. Mahkemece davalıya gönderilen ihtarnamede HMK’nın 220. maddesinden bahsedildiği halde, bu madde uyarınca değerlendirme yapılmadan, davalının ticari defterlerini ibraz etmediği, incelenen davacı defterlerinin ve faturalarının da sahibi lehine delil olma vasfı olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu nedenle davalının ticari defterlerinin ibrazı hususunda, 6100 sayılı HMK’nın yukarıda açıklanan 219. 220 vd maddeleri uyarınca değerlendirme yapılması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir….” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi         2014/18391 E., 2015/2809 K.

“…Dava, icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. İspat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, sadece karşı tarafın defterlerine dayanmadığı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın 219’ncu ve ardından gelen maddelerde düzenlenmiştir. Bu bağlamda, somut olayda davacı taraf diğer delilleri yanında davalının ticari defterlerine de açıkça delil olarak dayanmış, mahkemece davalıya 2010-2011 yıllarına ilişkin defterlerini belli edilen günde ibraz edilmemesi halinde HMK’nın 220. maddesi uyarınca işlem yapılacağı hususunda ihtar tebliğ edilmiş, davalı defterlerini ibrazdan kaçınmıştır. HMK’nın 220. (HUMK’nın 330, 331. 332.) maddesi uyarınca, ibrazı istenen belgenin (ticari defterlerin), ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir. Mahkemece davalıya gönderilen ihtarnamede HMK.m.220’den bahsedildiği halde, bu madde uyarınca değerlendirme yapılmadan, davalının ticari defterlerini ibraz etmediği, defterlerini ibraz etme zorunluluğu da bulunmadığı, incelenen davacı defterlerinin de sahibi lehine delil olma vasfı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu nedenle davalının ticari defterlerinin ibrazı hususunda, 6100 sayılı HMK’nın yukarıda açıklanan 219. 220 vd maddeleri uyarınca değerlendirme yapılması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir…” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi  2013/16599 E., 2014/17323 K.

“…Dava, sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 818 sayılı mülgâ BK’nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle, İİK 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davasıdır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir (HMK 219/2). İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (HMK 220/3).Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda, yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda, ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasa’da delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri Yasa’da belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK 220/3. madde gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen HMK’ndaki açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup, davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı belirlenmiş olup, inceleme tamamlanmak üzere mahkemece yapılması gereken iş; davalılara takip dayanağı işin yapıldığı tarihteki döneme ait ticari defter ve kayıtların ibrazı için süre verilip, ibraz edilmesi halinde bilirkişi incelemesi yaptırmak ya da kaçınılması durumunda HMK 222/II ve III. maddeleri dikkate alınarak davacının kanuna göre eksiksiz tuttuğu ticari defter ve kayıtlarının lehine delil teşkil edip etmeyeceği de değerlendirilerek dosyanın sonuçlandırılması gerekir. Mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 26.09.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2018/2696 E., 2018/3431 K.

“…Dava, satım bedelinin tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali davasıdır. Davacı taraf, satışa ilişkin faturalar keşide edildiğini ve davalı tarafa tebliğ edildiğini ileri sürmüş ve delil olarak davalı tarafın ticari defterlerine de dayanmıştır. Delillerin değerlendirilmesi bakımından, irsaliyeli faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olup olmadığının belirlenmesi gerekir. HMK’nın 220. maddesinin 3. fıkrası “Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü haiz olup, bu hüküm uyarınca Mahkemece, davalı tarafa defter sunmamasının sonuçlarını da içeren şerhli ihtar çıkarıldığı halde, davalı tarafça ibrazına gerek görülen defterler ibraz edilmemiş olup, HMK’nın 220/3 hükmü uyarınca değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sair delillerle satım konusu emtianın teslim edildiği ispat edilmediği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir….” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi  2016/13366 E.  ,  2018/4806 K.

Ayrıca Bknz: 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2013/16599 E., 2014/17323 K.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2014/18391 E., 2015/2809 K.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/18559 E., 2015/4029 K.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/1369 E., 2017/2931 K.

İş Hukuku

Hazırlanıyor…

Medeni Hukuk Davaları

Hazırlanıyor…

Menfi Tespit ve İstirdat Davaları

Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için genel mahkemelerde menfi tespit davası açabilir. (İİK md. 72/1) Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istirdat davası açarak isteyebilir. (İİK md. 72/7)

Borçlu, menfi tespit davası açıldıktan sonra tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir. (İİK md. 72/6)

Menfi tespit ve istirdat davaları, kesin yetki yoksa takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. (İİK md.72/8, HMK md. 6)

Yargıtay kararları için tıklayınız…

İstihkak Davası

………

Yargıtay kararları için tıklayınız…

İtirazın Kaldırılması Davası

İtirazın kesin olarak kaldırılması; Alacaklının takip talebine borçlu tarafından süresi içinde itiraz edilmesi halinde imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenitse, alacaklı itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde icra hakiminden itirazın kaldırılmasını isteyebilir. (İİK md.68/1)

İtirazın geçici olarak kaldırılması; Alacaklının takip talebine dayandığı senet hususi olup, süresi içinde borçlu tarafından imzaya itiraz edilmişse, alacaklı itirazın kendisine tebliğ tarihinden itibaren altı ay içinde icra hakiminden itirazın geçici olarak kaldırılmasını isteyebilir. (İİK md.68/a)

Yargıtay kararları için tıklayınız…

İtirazın İptali Davası

Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. (İİK md.67/1)

İtirazın iptali davalarında yetkili mahkeme, genel hükümler çerçevesinde belirlenmektedir. (HMK md.5-18)

Yargıtay kararları için tıklayınız…

Tasarrufun İptali Davası

…….

Yargıtay kararları için tıklayınız…

Miras Hukuku

Hazırlanıyor…

Tazminat Hukuku

Hazırlanıyor…

Kooperatifler Hukuku

Hazırlanıyor…

Ceza Davaları

Hazırlanıyor…

Organize Sanayi Bölgeleri Mevzuatından Kaynaklanan Uyuşmazlıklar

Organize Sanayi Bölgeleri ( OSB ) özel hukuk hükümlerine göre idare edilmektedir. Eş söyleyişle Organize Sanayi Bölgeleri ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte olup, yaptığı işler itibariyle de TACİR SIFATINI TAŞIMAKTADIR.
4562 Sayılı Kanun uyarınca kurulmuş olan davalı OSB, özel hukuk hükümlerine göre idare edilmekte, eş söyleyişle ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte; yaptığı işler itibariyle de tacir sıfatını taşımaktadır. Bu durumda, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olarak açılan iş bu davaya bakma görevi, Asliye Ticaret Mahkemesine aittir. Hal böyle olunca, mahkemece; uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, öncelikle yargı yerinde ayrı Asliye Ticaret Mahkemesi varsa görevsizlik nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine, ayrı Asliye Ticaret Mahkemesi yoksa davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakılması ve 6100 sayılı HMK’nun 297/1-a maddesi uyarınca da kararın Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla verildiğinin hükümde gösterilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. 3. Hukuk Dairesi, 2016/2487 E., 2016/8521 K. – 3. Hukuk Dairesi, 2015/17998 E., 2016/12362 K.

Somut olayda dava, mülkiyeti Hazineye, irtifak hakkı ise … İşletmeleri A.Ş.’ye ait olan çekişmeli taşınmazın 30 yıllığına davacı şirkete kiralandığı ancak bir kısmının davalı şirket tarafından işgal edildiği iddiasıyla açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1-a maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava sayılacağı açıkça düzenlenmiştir. Eldeki dosyada, her ne kadar asliye hukuk mahkemesince davanın sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle sulh hukuk mahkemesine, sulh hukuk mahkemesi de, uyuşmazlığın HMK’nın 4. maddesinde sayılan ve sulh hukuk mahkemesinin görev kapsamına giren uyuşmazlıklardan olmadığı gerekçesiyle asliye hukuk mahkemesine görevsizlik kararı vermiş ise de, somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki uyuşmazlık her ne kadar taşınmaz hukukundan doğmuş olsa da tarafların ticari şirket olduğu ve uyuşmazlığın ticari işletmelerine ilişkin bulunduğu anlaşıldığına göre, ihtilafın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 3 ve 4. maddelerine göre asliye ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Bu durumda mahkemece, ticaret mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken asliye hukuk mahkemesi ile sulh hukuk mahkemesi arasında karşılıklı görevsizlik kararı verilmiş olması usûl ve kanuna aykırı olup, ticaret mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararı yoksa da, asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemelerince verilen görevsizlik kararları ile davadan çekildikleri ve işin görülmesinin sürüncemede bırakılmaması ve Yargıtayca yargı yeri belirlenmesi gerektiği anlaşılmakla, bu durumda uyuşmazlığında… Ticaret Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiğinden, bu mahkemenin yargı yeri olarak belirlenmesi gerekmiştir. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2016/10983 E., 2016/11592 K. – 20. Hukuk Dairesi, 2015/5894 E. , 2015/12450 K. –

Dava ve karşı dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup sözleşmenin feshi nedeniyle yapılan ödemelerin iadesi ile haksız işgal sebebiyle yoksun kalınan ecrimisil ve yapının yıkım bedelinin tespit ve tahsili istemlerine ilişkindir. Mahkemece dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine dair verilen karar davacı-k.davalı vekilince temyiz edilmiştir. Yanlar arasındaki uyuşmazlık Kartal 9. Noterliğince düzenlenen 18.12.2012 gün 41217 yevmiye nolu düzenleme şeklinde teminat sözleşmesi 31.12.2010 tarihli inşaat yapım ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile 28.03.2011 tarihli inşaat yapım sözleşmesinden kaynaklanmıştır. Her üç sözleşmenin konusu da dava dışı Gebze Organize Sanayi Bölgesi Tüzel Kişiliği tarafından tahsis edilen arsa üzerine fabrika binası inşa edilip davacı-karşı davalıya satış ve teslimine ilişkindir. Taraflar ticari şirket ve tacirdir. Sözleşmelerin konusu, fabrika binası inşaatı ile satışı ile ilgili olduğundan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3 ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddeleri hükümleri gereğince her iki taraf için ticari işlerdendir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1 ve 5/1. maddeleri uyarınca her iki tarafın da ticari işletmeleri ilgili dava ticari dava olduğundan ticaret mahkemeleri davaya bakmakta görevlidir. Bu durumda eldeki davaya bakmak ticaret mahkemesinin görev alanında kaldığından mahkemece işin esasına girilip tarafların delilleri toplandıktan sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılarak görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür. 15. Hukuk Dairesi 2015/3563 E., 2015/4729 K.

Organize Sanayi Bölgelerince görülen hizmet bir kamu hizmeti ise de faaliyetin özel hukuk kuralları altında yapıldığı dikkate alındığında, Elektrik Piyasası Faaliyetlerine ilişkin uyuşmazlıkların Ticaret Mahkemelerinde görülmesi gerekmektedir. Davacı Organize Sanayi Bölgesi “Organize Sanayi Bölgeleri Hakkındaki 4562 Sayılı Kanunun 5.maddesinde belirtildiği üzere bir özel hukuk tüzel kişisidir.Ayrıca 29.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmak suretiyle yürürlüğe giren Organize Sanayi Bölgelerinin Elektrik Piyasası Faaliyetlerine ilişkin Yönetmeliğin 1. ve 4.maddelerine göre,ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte,yaptığı işler itibariyle de ticarethane sayılmaktadır. Nitekim,ASKİ Genel Müdürlüğü ile il gili olarak önüne gelen bir ihtilaf nedeniyle Hukuk Genel Kurulu 21.09.1983 gün ve E:1980/11-2721, K:1983/823 sayılı ilamıyla;ASKİ tarafından “görülen hizmet bir kamu hizmeti ise de faaliyetin özel hukuk kuralları altında yapıldığını kabulle TTK’nun 18/1.maddesi anlamında tacir sayılacağına” karar vermiş; aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun İSKİ ile ilgili olarak verilen 29.11.1995 gün ve E:1995/11-647, K:1043; 03.10.2007 gün ve E:2007/4-597, K:2007/694, 15.06.2012 gün ve 2012/4-168 E,2012/397)sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. 6102 sayılı TTK.nun 4.maddesine göre, bir davanın ticari dava olabilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafının da tacir olması ve ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olması gerekli ve yeterlidir. Bu tür ticari davalara ise Asliye Ticaret Mahkemesinde bakılır. (TTK m.5/2)
3. Hukuk Dairesi 2014/5464 E., 2014/12803 K.
3. Hukuk Dairesi 2015/17998 E., 2016/12362 K.
3. Hukuk Dairesi 2016/2487 E., 2016/8521 K.
3. Hukuk Dairesi 2018/4907 E., 2018/10248 K.
20. Hukuk Dairesi 2016/9287 E., 2016/8457 K.
3. Hukuk Dairesi 2015/8464 E., 2016/4950 K.
3. Hukuk Dairesi 2015/5272 E., 2016/5222 K.

OSB’lerin organları ile ilgili olarak uyuşmazlıklara Türk Ticaret Kanununun anonim şirketlerin organları ile ilgili hükümleri” kıyasen uygulanır. OSB’lerin genel kurul kararının iptali istemine ilişkin dava mutlak ticari davadır.
Asliye Ticaret Mahkemesince, davalının tacir olmadığı dava dilekçesi içeriği ve tüm dosya kapsamı ile sabit olmakla ve uyuşmazlığın TTK’nın 4/2. maddesinin “a ve f” bentlerindeki hususlara da ilişkin olmadığı anlaşılmakla görevli mahkemeler asliye hukuk mahkemeleridir. Uyuşmazlığın ticari iş niteliğinde olması, o uyuşmazlığın ticari dava olarak görülmesini de gerektirmediği gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. Asliye Hukuk Mahkemesi ise, davacı kooperatif tarafından davalı organize sanayi bölgesinin genel kurul kararının 18 ve 19. maddelerinin iptalinin talep edildiği, davada Türk Ticaret Kanununda düzenlenen anonim şirketlerin organlarına ve genel kurula ilişkin düzenlemelerin uygulanması gerektiği, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu 25/5. maddesi ile 6098 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/1-2. maddesi gereğince davaya bakma görevinin asliye ticaret mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1. maddesinde her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre bir uyuşmazlığın ticari nitelikte olabilmesi için, her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirmesi yahut aynı maddenin alt bentlerinde düzenlenen istisnalardan birine dahil olması gerekmektedir. Somut olayda işin esası hakkındaki uyuşmazlık, davacı tarafından 01.02.2014 tarihli İvedik Organize Sanayi Bölgesi Başkanlığı genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Her ne kadar Asliye Ticaret Mahkemesince, davalının tacir olmadığı ve uyuşmazlığın TTK 4/2. maddesinde “a-f” bentlerindeki hususlara da ilişkin olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ise de ; 4562 sayılı Kanunun 25/5. maddesinde de “Genel kurulun teşkilini müteakip bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, OSB’lerin organları ile ilgili olarak Türk Ticaret Kanununun anonim şirketlerin organları ile ilgili hükümleri”nin kıyasen uygulanacağı belirtilmiştir. OSB’lerin genel kurul kararının iptali istemine ilişkin davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6102 sayılı Kanunun 4/f maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliğinde olduğu anlaşıldığından, uyuşmazlığın TTK hükümleri çerçevesinde asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. 20. Hukuk Dairesi, 2015/9423 E. , 2015/11434 K.

Organize Sanayi Bölgelerinin Özel Hukuk Tüzel Kişiliği Bulunmaktadır.
Dava, temelinde haksız eyleme dayanmakta; davacılar, işveren ile diğer Kurum ve kişilerle birlikte İvedik OSB yönetimini de hasım göstererek zararının tazminini istemektedir. Uyuşmazlığın bu niteliğine göre, somut olaya uygulanacak hukuk kurallarının tespiti bakımından öncelikle, OSB yönetimi’nin hukuki statüsü irdelenmelidir. 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun “nitelikleri” başlıklı 5.maddesi; “OSB, müteşebbis heyetin başvurusu üzerine Bakanlıkça verilen kamu yararı kararı ve sınırları belirlenmiş yetki çerçevesinde kamulaştırma işlemleri yaptırabilen bir özel hukuk tüzel kişiliğidir…” hükmünü içermektedir. Bu düzenleme nedeniyle İvedik OSB yönetiminin 577 sayılı Kanun kapsamında “idare” olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, özel hukuk tüzel kişisi olan ve özel hukuk hükümlerine tabi davalı İvedik OSB yönetiminin haksız fiilinden kaynaklanan eldeki davanın, hizmet kusuru bulunduğundan bahisle; idari yargı yerinde görüleceğinin ileri sürülmesi mevcut yasal düzenleme karşısında mümkün değildir. Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 14.11.2005 gün 2005/87 E., 2005/823 K sayılı kararında da Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğünün taraf olduğu uyuşmazlığın görüm ve çözümünün adli yargının görev alanında bulunduğu vurgulanmıştır. Hukuk Genel Kurulu 2013/765 E., 2014/510 K.

Kişiler Hukuku

Hazırlanıyor…

error: Content is protected !!